Çorum Bayan Masör – Masör Ece
Çorum Bayan Masör – Masör Ece
Çorum Bayan Masör etkisiyle, kendime de çeki düzen verdim. Stepha, Alman filolojisindeki arkadaşının, tüm süreımı çalışmaya vermemin yanlış olduğu, yirmi yaşlarında birinin kendini kitaplara gömmemesi gerektiği ve bu şekilde giderse evde kalmış bir kız kurusu olacağım kanısında bulunduğunu söylemişti. Çocuğun bu sözlerine itiraz etmişti, ama söyledikleri de yüreğine oturmuştu. En iyi arkadaşının eteği düşük bir görünüşü olmasını istemediği için de, bana gelip bunları anlatmış ve kendi vücuduma nazaran bir şeyler giyebileceğimi, en iyi nasıl görünmek gerekirse öyle görünmeye çalışmamı ısrarla öğütlemişti. Sık sık berbere gitmeye; şapka ve elbiselerle ilgilenmeye başladım. Arkadaşlar edindim. Matmazel Lambert, artık ilgilendirmiyordu beni.
Çorum Bayan Masör kocasının ardından Merakeş’e gitmişti. Riesmann’ı tekrar görmüş olduğume sevinmiştim. Saint- Germain lisesinde müdür yardımcılığı meydana getiren Jean Mallet’den de tekrar hoşlanmaya başladım. Mallet, bir yandan da Baruzi’nin desteği ile tezini hazırlıyordu. Clairaut, sık sık Ulusal Kitaplık’a geliyordu. Pradelle, ona büyük saygı duyuyordu; beni de Clairaut’nun olağanüstü yeteneklerine inandırmıştı. Clairaut Katolikti. Aquinas felsefesini benimsiyor ve Maurras’nın izinden yürüyordu. Gözlerini gözlerime dikip, delici bakışlarını gözÇorumlerime gömerek, beni son aşama etkileyen bir sesle mevzuşmaya başladığı vakit, acaba Aquinas ile Maurras mevzusundaki yargılarımda aldanmış mıyım diye kuşkuya düşüyordum.
Çorum Bayan Masör
Çorum Bayan Masör doktrinlerini hâlâ beğenmiyordum; ne var ki, bu doktrinleri benimseyince insanoğlunun yaşfakat iyi mi baktığını ve kendi içinde neler duyduğunu da merak ediyordum. Clairaut aklımı karıştırıyordu. Imtihanı mutlak kazanacağımı söylüyor, “Sen hangi işe girişsen, başarırsın” diyordu. Hem itimat duyuyordum, hem koltuklarım kabarıyordu. Stepha da, “Öyle güzel bir yaşamın olacak ki” diyerek yüreklendiriyordu beni. “Her istediğini elde edeceksin, ” diyordu. şans yıldızımın parladığına inanarak ve kendime güvenerek, engin denizlere yelken açtım.
Çok güzel bir güz yaşıyorduk ve ne vakit başımı kitaplardan kaldırsam, bu gülümseyen günler için göklere teşekkürler yağdırıyordum. Ne vakit kitaplardan kendimi koparsam, kitap kurdu olmamaya çalışsam, Jacques’ı düşünüyor, Jacques’ı düşlüyordum. Güncemde sayfalar dolduruyor ve hiçbir zaman postalamadığım uzun mektuplar döşeniyordum. Kasım başlarında annesiyle karşılaştığım zaman, bana çok yakınlık gösterdi. Jacques’ın, kendisinden “Paris’te beni ilgilendiren tek kişi”den haberler vermesini istediğini söylemiş oldu ve anlamlı anlamlı gülümsedi. Çok çalışıyor, bu arada da eğleniyordum. Yine dengeme kavuşmuştum ve yazın yaptığım çÇorumlıklara kendim de şaşıyordum. Akşamlarımı gömdüğüm barlarla dans salonları, şimdi içimi tiksintiyle ve hatta birazcık da dehşetle dolduruyordu. Bu erdem itkisi de, daha önceki kendimi dağıtışımla aynı kökenden geliyordu. Bütün akılcı görüşüme karşın, ete ilişkin şeyler hâlâ tabuydu benim için. Stepha, “Amma da idealistsin!” deyip duruyordu.
Beni şaşırtıp ürkütmemek için elinden gelen titizliği gösteriyordu. Bir gün, Fernando, odasında asılı bir çıplak hanım resmini gösterip, çapkın çapkın gülerek “Stepha poz verdi bunun için, ” dedi. Nereye bakacağımı, gözlerimi nereye kaçıracağımı şaşırdım. Stepha, birden öfkeli bir tavırla, “bu şekilde saçma sapan konuşma!” diye çıkıştı Fernando’ya. Fernando, hemen kendini toparlayıp, şaka icra ettiğinı söyledi. Bir an bile, Stepha’nın, Madam Mabille’in dediği benzer biçimde “iyi bir kız olmadığını” doğrusu kısacası “bakire olmadığını” düşünmedim. Yine de, Stepha, gözlerimi biraz olsun açmak için, bazı atılımlar yapıyordu